27 Nisan 2013 Cumartesi

NOMİNALİZM ÜZERİNE BİR NOT



Kilise'nin benimsediği gerçeklik akımının tümel gerçektir savına karşı, nominalizm genel kavramların, tümellerin hiçbir gerçekliklerinin bulunmadığı; bunların insanların düşünce biçimlerine yakıştırdıkları birer ad'dan (nomen) ibaret olduklarını savunur1. Tümeller nominalizm için, nesnenin varlığıyla ilişkilendirilebilecek şeyler değildir.

Platon'un algılanan nesneleri İdeaların bir yansıması anlayışına saldıran Nominalizm, algılananın ötesinde olan soyut nesnelerin varlığını kabul etmez. İmdi somut nesne ve soyut nesne nedir? Duyu organlarıyla algılanan, deneye ve gözleme tabi tutulan nesneler somuttur. Nesne terimi yalnızca uzun süreli varlıklar için değil, tek bir anlık geçici olaylar için de kullanılır.2 Bir futbolcunun topa vurması olayı da bir somut nesnedir. Genel olarak somut nesneleri "fiziksel" ve "zihinsel" ayrıca "uzun süreli" ve "kısa süreli" diye ayırabiliriz. Uzun süreli nesnelere tözler, kısa süreli nesnelere de olaylar diyebiliriz. Cisimleri fiziksel tözler, kişileri zihinsel tözler,yaşantıları zihinsel olaylar şeklinde yorumlamak mümkündür. Böylece somut nesneleri cisimler, fiziksel olaylar, kişiler ve yaşantılar olmak üzere dört gruba ayırabiliriz.3

Nominalist görüşün ötesinde Platoncu görüşe göre, fiziksel dünyada bulunan nesneler, İdealar dünyasında bulunan tek tek nesnelerin İdeları olarak soyut nesneleri gösterebiliriz. Fiziksel dünyada bulunan masa, varlığını İdealarda bulunan Masa İdeası ya da bir nesnenin sarı oluşunu İdealarda bulunan Sarılık İdeası sayesinde kazanır. Aristotales ise,  Platon'un belirttiği tümellere ulaşmanın tikeller yoluyla olacağını söyler. Ona göre, somut nesneler olmadan soyut nesnelerin olması imkan dışıdır.

Soyut nesne, kavram, idea ya da tümel olarak kullanılır. Kavram nedir? Kavram, nesnelerin zihindeki tasarımıdır."Zihinde tasarlanan bir şey tek bir varlığa denk geliyorsa tekil kavramdır. Varlıkların bir kısmına denk gelen kavramlara tikel kavram denir. Eğer bir sınıfın tümüne ya da aynı türden varlıkların ortak özelliklerine karşılık geliyorsa buna genel (tümel) kavram denir.4" Böylece kavram, tanımladığımız gibi  soyut olmakla birlikte somutları da içerir. Kavramların varlığı tözsel bir nitelik taşımamakla birlikte gerçek nesnelerden oluştukları için gerçektirler. Nominalistler somut nesnelerin gerçek oluşunu ve soyutların ya da tümellerin gerçek olmayışının sebebini, somut nesnelerin başka bir şeye dayanmadan varlığa sahip olmasına, soyutların ise, somut nesnelere verilen ad (nomen) olmasına dayandırır. Nominalistler için insanın bilebileceği nesnelerin algılanan tikel nesneler olduğundan deney tek bilgi kaynağıdır. Tümeller üzerine bir deney yapmanın imkansızlığından dolayı Nominalistler tümellerin bilgi ihtiva ettiğini kabul etmez.

Bu noktada kavramları "kaplamlar" ve "içlemler" olmak üzere iki sınıfa ayırabiliriz. Bir kavram içine aldığı nesneleri ve varlıkları tamamen kaplıyorsa, kavranılan tüm nesne ve varlıklara o varlığın kaplamı denir. Canlı kavramı hayvan, bitki ve insanları tamamen kaplıyor. O halde hayvan, bitki ve insan canlı kavramının kaplamıdır. Eğer bir kavram işaret ettiği nesne ve varlıkların ortak özelliklerini belirtiyorsa, buna o kavramın içlemi denir. Örneğin hareket etmek, üremek ve beslenmek hayvanı ve insanı canlı kılan ortak özellikler olması bakımından canlı kavramının içeriğini gösterir5.

Nominalist göreşe göre içlem, bir nesnenin anlamını belirtmemektedir. Örnek olarak; T gibi bir somut genel terimin anlamlı olması, bu terimi kullanan kimselerin karşılaştıkları herhangi bir nesneye, T'yi uygulamaya veya  uygulamamaya yönelik uygulama teorisi gereğince T genel teriminin anlamlı olmasını açıklamak için hiçbir şekilde T tümeli gibi bir içleme başvurmaya gerek yoktur. Böylece içlemci Platonculuğun genel terimlerin aydınlatılması bakımından gerekli olmadığı sonucuna varıyoruz.6

Nominalistler, Platon'un İdealar Dünyası'na bu şekilde saldırırken Aristotales'in düşüncesini gözden kaçırırlar. Aristotales, kavramların oluşumunu gerçek nesnelere başka bir deyişle tikellere bağlar. Yazı boyunca anlattığımız mantık Aristotales mantığıdır. Bu çerçevede kavramlar somuttan varlık kazandıkları için gerçektirler. Kavramlar, genel olmaları bakımından belli özellikler arz eden bir şeyi tek tek incelemek yerine bütüne bakmamızı sağlar. Mesela, insan tümelini incelemek istediğimizde, tek tek bütün insanları incelemek yerine insanların belli özelliklerinden hareket ederiz. İnsanın natıkı hayvab olduğunu bilebilmemiz için tek tek bütün insanlar üzerine inceleme yapmamıza gerek ve imkan da yoktur. İşte incelemenin imkanını doğuran bu noktada kavramlardır.

Ockhamlı William, Nominalizmi geliştirerek Kilise'nin benimsediği tümel gerçektir savına saldırır. William'ın bilginin kaynağını deney olarak görmesi, dinin dünyayla olan irtibatının kopartmasına neden olur. William'a göre dini akıl yoluyla açıklamak imkansızdır. Ona göre Tanrı kendiliğinden vardır, onun varlığı bir töz oluşu yüzündendir. Dolayısıyla dünyaya ilişkin sorunların çözülmesinde Tanrı'nın bir hükmü olamaz. Böylece William, bilgi ile imanı, felsefe ile teolojiyi birbirinden ayırır7.

Protestanlara göre tümeller Tanrı'nın iradesini sınırlar. Örnek olarak, Tanrı adildir dendiği zaman Tanrı, bütün eylemlerini yaparken adil olma zorunluluğunu doğurur. Bu yüzden Protestanlar ve William dünya ile dünya ötesini birbirinden ayırır.  William, ebedi yasa anlayışının Tanrı'nın özgürlüğünü ve aşkınlığını kısıtladığını düşünür. Çünkü Tanrı istediği zaman yasayı değiştirebilme iradesine sahip olduğu için alem Tanrı'nın aklı bakımından mutlak bir temele sahip değildir. Böylece doğal yasa olarak adlandırılan ebedi yasalar yıkılır, insanın özgür iradesi doğrultusunda insani bir hukuk ortaya çıkar. Kilise ile sivil toplum böylece de ayrışmış olur. Ancak pozitif hukuk keyfi bir şey değildir. Pozitif hukuk akılla kavranan doğal yasaların değişen şartlara uyarlamasıdır; adalet, özgürlük, ortak iyilik gibi doğal yasalar gözetilerem siyasal iktidar kısıtlanır.8
Ortaçağ'da Kilise'ye karşı savunulan bu görüş, hem kilisenin hem de imparatorlukların gerilemesine neden olur. Kilise'nin Tanrı adına hareket etmesine karşı çıkan ve daha sonra Luther'i etkileyecek olan bu görüş, dini bir hayat şekli olmaktan çıkartarak insanın içinde bir inanç meselesi olmasına zemin hazırlar. Din ile dünyanın bu şekilde ayrışmaya başlamasıyla Kilise halk üzerindeki otoritesini kaybederek, siyasal ve ekonomik yönden geriler. Ayrıca Kilise tarafından kutsanan imparator, Kilise'nin yaşadığı bu gerilim sonucunda iktidarının kutsallığının bir anlamı kalmaz. Böylece imparator içinde bulunan feodal beylikler yavaş yaval krallıklarını ilan etmeye başlar.

KAYNAKÇA
1-Ağaoğulları, Mehmet Ali (2008), Tanrı Devletten Kral Delete, Ankara: İmge Kitabevi
2- Grünberg, Teo, Nominalizm, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/34/966/11900.pdf
3-A.g.e.
4-Çüçen, A. Kadir (2009), Mantık, Bursa: Asa Yayınları
5-A.g.e.
6-Grünberg, Teo, Nominalizm, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/34/966/11900.pdf
7- Ağaoğulları, Mehmet Ali (2008), Tanrı Devletten Kral Delete, Ankara: İmge Kitabevi
8- A.g.e.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder